Gecenlerde birkac kardeşimle oturuyorduk . onlara neden islama uzaksınız ve kacıyorsunuz dedim..bir sürü mazeretler buldular ...

Nereye kadar kaçacaksınız. Benden ondan veya şundan kaçabilirsiniz. Ama ecel çelme takıp kabir kuyusuna seni attığı zaman o kuyudan sizi çıkaracak ve elinizi tutacak hiç kimse olmayacaktır. O kuyu içerisinde beyhude geçen ömrün hesabı melekler tarafından görülmeye ve dürülmeye geldiği zaman artık boşa geçen ömrün ne telafisi olacak nede geri dönüşü olacak. Her şey bitmiş olacak. Amelinizle baş başa kalacaksınız. Onlardan medet umacaksınız. Küçük bir amelim bile olsa beni kurtarır ümidine sarılacaksınız. Dedikten sonra, “tebessümle haklısınız, İnşallah geleceğiz, öğreneceğiz temennisinde bulunarak onlara veda ederek oradan ayrıldım.

O insanların öne sürdüğü mazeretlere baktığım zaman bütün nefislerin onlar gibi muzır bahanelere ve işlere sığınarak kaçtığını gördüm. Birçok insana yaptığımız tebliğ ve davette hep dünyevi işleri, meşgaleleri ve olayları öne sürerek kaçtıklarını gördüm. Birçoğu ardına düştüğü ve takılıp gittiği dünyevi ve fani işlerin yolunda iken, ecelin bir çelmesi ile kabir çukuruna düşeceğinden habersiz olarak hareket ediyor. Onları kuşatan hayatın ve nefislerinin kuşatmasını kırıp kendilerini kurtaramıyorlar. Ölümün çelmesini yedikten sonra düştükleri kabir çukurundan onları hiçbir kuvvetin veya kudretin çıkaramayacağını düşünemiyorlar. Gafletin ve hayatın ardına ve gölgeleri arkasında öyle baş döndürücü bir şekilde koşuşturuyorlar ki, ateşin etrafında pervane gibi dönüp ateşin içerisine düşen ateşböcekleri gibi kendilerin de sefahet ve günah ateşlerinin etrafında dönerek cehennem ateşlerine düşme tehlike içerisine girdiklerini göremiyorlar.

Ardından koştukları heyecanın, arzuların, günahın, isyanın ve gafletin en koyu anında ölümün onları yakalayıp çelme takarak yıkacağını ve heveslerini kursağında bırakarak, sevdiklerini, her şeyini elinden alarak kabir çukuruna iteceğini idrak edemiyorlar.

Ömür ve hayatın hızla akıp gittiği ve önüne her şeyi katıp kabre ve ahrete ve hesaba sürüklediği dünya hayatında ertelenen hayırlı işler ve ameller orada insanın başına elem, azap, helaket, keder olma tehlikesi var iken, ertelenmeyen, geciktirilmeyen ve geçiştirilmeyen hayırlı işler ve ameller belki orada tutunacağı bir dal, sandal, el veya kalkan olacaktır. Öğrenilen bir kuran, kılınan bir namaz amel edilen bir din orada kurtarıcı, imdat edici ve yol gösterici olacaktır. Belki cehennemin öfkesini söndürücü, Allahın gazabını dindirici ve affına mazhar eden bir şefaatçi olacaktır.

Eğer ertelenmeyecek ve bir an önce yapılacak işlerin başına islamı,dini ve imanı salih amelleri,kuran öğrenmeyi,namaz kılmayı ve hayırlı insanlarla oturup kalkmayı ve farzları işlemeyi koyarsak ve o yolda koşuşturursak ecelin çelmesi bizleri gaflet ve nisyanda yakalamaz.Bizi dipsiz,karanlıklı ve zulumatlı kabir çukuruna atmaz.Kabirde veya mahşerde faydası olmayan “yapacaktım,edecektim ,öğrenecektim ve yaşayacaktım mazeretlerine mecbur kalmaz. “Size hiç ihtar edeci veya uyarıcı gelmedi mi soruları karşısında. Geldi ama biz uyarıcıları ve ihtar ediciler dinlemedik demek zorunda kalmaz. Kulluğunu ve ibadetlerini yapmanın verdiği huzurla ile rahmeti ilahiyeden hüsnü hatime üzere ölür.Saadeti ebediye ye mazhar olur.
Vesselam.

Oy Ver :
 Puan: 0     Oy Sayısı : 0
    

Yorumlar
 

Nefsi Emmare : Bu basamaktan itibaren kişi nefs tezkiyesine başlamıştır. Bu basamak nefs tezkiyesinin ilk kademesidir. Kalbimizin içine îmân yazılmış durumdadır. Zikir yaptığımız zaman Allah’ın katından gelen rahmetle fazl ve rahmetle salavat kalbimize girer. Fazıllar, kalbimizde îmân kelimesinin etrafında yerleşmeye başlar. Fazıllar %7’yi bulunca, mürşide ulaştığımız zaman bizden ayrılan ruhumuz, 1. gök katına ulaşır.

Yusuf 53 :
Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).

Ve ben nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam) çünkü nefs mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin rahim esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim mağfiret eden (günahları sevaba çevirendir), rahîm (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye eden)dir.

Bu basamakta nefsin kalbinde %7 fazl birikimi tamamlanır ve ruh birinci gök katına ulaşır.

Nefsi Levvame : Bu basamakta, nefsimizin kalbinde 2. defa %7 nur birikimi olur. Bu basamak nefs tezkiyesinin ikinci kademesidir.Kişi nefsini levm etmektedir(kınamaktadır). Ruhumuz 2. gök katındadır.

Kıyame 2 :
Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).

O levvame (kınanan, suçlanan,pişman olan) nefse yemin ederim.

Bu basamakta ruh ikinci gök katına %14 fazl birikimiyle ulaşır.


Nefsi Mülhime : Nefs tezkiyesinin üçüncü kademesidir.Kişi Allah'tan takva ve şeytandan füccur istikametinde ilham alır.

3. defa %7 nur birikimi olur. Bu basamakta %21 fazl birikimiyle ruh üçüncü gök katına ulaşır. Nefsi Levvame’deyken, nefsi Mülhime’ye ulaşırız. Nefsini levm eden bir kişiyken, bize ilham edilmeye başlanan bir insan oluruz.

Şems 8 :
Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Ona (o nefse), (Allah'ın) takvası ve (şeytanın) füccuru ilham edilir

4. defa %7 nur birikimi ile mutmain oluruz.

Nefsi Mutmainne : Nefs tezkiyesinin dördüncü kademesidir.Kişi Allah'ın kendisine verdiği nimetlerden mutmain olmuştur.Tatmin olmuştur.Doyuma ulaşmıştır.

Fecr 27 :
Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).

Ey mutmain olan nefs!

Allah’ın verdiklerini yeterli buluruz. Bu basamakta ruh %28 fazl birikimiyle dördüncü gök katına ulaşır.


Nefsi Radiyye : Nefs tezkiyesinin beşinci kademesidir.Bu kademede kişi Allah'tan razıdır.

Fecr 28 :
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).

Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah'a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

Bu basamakta ruh %35 fazl birikimiyle beşinci gök katına ulaşır. Allah’tan razı oluruz.Ruhumuz 5. gök katındadır.

Nefsi Marziyye : Nefs tezkiyesinin altıncı kademesidir.Bu kademede Allahu Teala da kişiden razı olmuştur.

Fecr 28 :
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).

Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah'a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

Bu basamakta ruh %42 fazl birikimiyle altıncı gök katına ulaşır.

Her seferinde %7 nur birikimi devam eder. Ve 7. defa %7 nur birikimi ile nefsimiz tezkiye olur. Yani nefsimizin %50’den fazlası Allah’ın nurları ile bezenir. %49 fazl ve %2 rahmet nuru ile, %51 nura ulaşırız; nefsimiz tezkiye olur.

Nefsi Tezkiye(zekiyye) : Bu kademede kişi nefsini tezkiye etmiştir.Bunun anlamı kalbinde %51 nur oluşmuştur.Kalbinde Allah'ın nurları hakim olmuştur.Ruhu bu noktada Allah'a ulaşmıştır.

Fecr 28 :
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).

Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah'a (Rabbine) geri dönerek ulaş.

Fatır 18 :
Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted'u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey'un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).

Yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilemez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. (Nefs tezkiyesi ile ruh) Allah'a döner (ulaşır).

Rabbimiz tezkiyeye ulaşan kişilerin felaha erdiğini Şems suresinin 9. ayeti kerimesinde beyan ediyor.

Şems 9 :

Kad efleha men zekkâhâ

Andolsun ki; nefsini tezkiye eden, felâha erer.

Hidayet nedir? Allahû Tealâ Al-i İmran-73’de “İnnel hudâ hudallâh” diyor.

3/AL-İ İMRAN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâh en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum ınde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “ Hiç şüphesiz hidayet, Allah’a ulaşmaktır.” (İnsan ruhunun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)? De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, VÂSİ’un ALÎM’dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)

inne : muhakkak ki,

el hudâ : hidayet,

hudallâh : Allah’a ulaşmaktır.

Bazıları bunun manası;“Allah’a ulaşmak değil, Allah’ın ulaştırmasıdır.” diyorlar. Allah’ın ulaştırmasıysa, o zaman Allahû Tealâ bir âyet daha devreye sokuyor: Şura suresinin 13. ayeti kerimesi.

Bu âyette Allahû Tealâ: “Allah dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a yönelirse, Allah’a ulaşmayı dilerse, onları Kendisine ulaştır.” buyuruyor.

42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ulaştırır).

Öyleyse Allah’a ulaşmak söz konusudur ve bu da Allah’a ulaşmayı dilemekle mümkündür. Allah’ın Kendisine ulaştırması, sadece Allah’a ulaştırmayı tahakkuk ettirir. Görüyoruz ki “innel hudâ hudallâh” ifadesi her halükârda, Allah’ın Kendisine ulaştırmasıdır.

Öyleyse ruhun Allah’a ulaşması farz mıdır?

Allahû Tealâ: Zumer-54’de : “Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun.” buyuruyordu. Bu ruhun da, vechin de, nefsin de, iradenin de teslimini gösterir.

Allahû Teaâ Muzemmil-8’de buyuruyor:


73/MUZEMM İ L-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Rabbinin (Allah' ın) ismiyle zikret ve her şeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş , vasıl ol).

Bu da Allah’a ulaşmanın bir farz emridir. Ve bunun bir emir olduğu, Allahû Tealâ tarafından Rad Suresinin 21. âyet-i kerimesinde anlatılıyor:

13/RAD-21: Vellezîne yas ı lûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yah ş evne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb (hisâbi).

Ve onlar, Allah' ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını ), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

“Ve onlar, Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.”

Ruh, Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeydir. Kur’ân-ı Kerim’de geçen emirler, farzdır. İşte ruhun Allah’a ulaştırılması da farzdır.


.........................................
Dünyayı sevenlerden ırak ol sözümü tut,geldikce ecel,cismini didane çekerler.Varislere kalır nesin varsa kamusu,cem ettiğin sim-zeri yabana çekerler.Dur olma meclisi Uşakı Hudadan onlar nice facirleri Yezdana çekerler.
         

 
 
Anasayfa Forum Radyo İlahiler Video Hatim Ziyaretci Defteri Üyelik İletişim Radyo Sitene Ekle

EmreBerlin sitesi için özel yazılmıştır 2000 - 2012

SincanSoft.com