Mevlâ Bilir Ya...
Vefâsız dost için, yanma bu kadar;
Nankörlük, beşerin hamurunda var..
Gördüğün yarayı, sen yine de sar;
Kullar bilmese de, Mevlâ bilir ya...
Yanılıp, karşılık bekleme kuldan;
Ola ki; kıl vermez, verdiğin çuldan..
Saldığın selâmı, çevirme yoldan;
Kullar almasa da, Mevlâ alır ya...
Gönüller sarrafı, neyler parayı?
Bilir ki; sahtedir, dünya sarayı.
Yoksulun bağrında, binbir yarayı;
Kullar sarmasa da, Mevlâ sarar ya...
Gösteriş düşkünü, süzme cehâlet;
İslâmı etse de, servete âlet,
Üzülme.. Bu riyâ postunu elbet,
Kullar görmese de, Mevlâ görür ya...
El etek öperek, susan dillere;
Rüşvet kapısında, bükük bellere;
Zulmü alkışlayan, gizli ellere;
Kullar yetmese de, Mevlâ yeter ya...
Benlik sevdâsıyla, kalem tutana,
Allah’ın hükmüne, hüküm katana,
İşret sofrasında, makam satana;
Kullar sormasa da, Mevlâ sorar ya...
Öfkeye kapılma.. Sözü hoş eyle,
Kur’ân’da Allah’ın, buyruğu böyle..
Amaç ibâdetse, sâkince söyle;
Kullar duymasa da, Mevlâ duyar ya...
Sen ki; bozmadıkça, niyetlerini,
Uzatmaz kalbine, şeytan elini...
Temiz alnındaki, ter bedelini;
Kullar vermese de, Mevlâ verir ya...
Bir yudumluk hazdır, çöldeki testi,
Kaptırma, şu dünya çarkına postu...
Kim demiş ki olmaz; doğrunun dostu?
Kullar olmasa da, Mevlâ olur ya...
(1992)
|