|
|
|
|
el-MÜTEKEBBİR
Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren...
Büyüklük ve ululuk, ancak Allah'a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah'ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut, bu sıfatı takınamaz.
|
|
el-HÂLIK
Herşey'in varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden...
Bu ism-i şerîfin mânasında iki husus vardır:
1. Bir şey'in nasıl olacağını tayin ve takdir etmek,
2. O takdire uygun olarak o şey'i îcad etmek.
|
|
el-BÂRİ'
Eşyayı ve her şey'in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...
Her şey'in vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır.
|
|
el-MUSAVVİR
Tasvîr eden, herşey'e bir şekil ve hususiyet veren...
Allah Teâlâ herşey'e bir sûret, bir özellik vermiştir. Herşey'in kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez.
Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur.
Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir.
İşte bunlar, Allah Teâlâ'nın MUSAVVİR isminin tecellîleridir.
|
|
el-ĞAFFÂR
Mağfireti pek bol olan...
Gafr, örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır. Allah mü'minlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir.
|
|
el-KAHHÂR
Herşey'e, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim...
Kahr, bir şey'e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.
|
|
el-VEHHÂB
Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran...
Bu isim, Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır. Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her şey'i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir.
|
|
er-REZZÂK
Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden...
Rızık, Allah Teâlâ'nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herşey'e rızık denir.
Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeylerdir.
Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta îman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır.
|
|
el-FETTÂH
Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran...
Fettâh kelimesi, feth'den gelmektedir. Feth ise, "kapalı olan şey'i açmak" mânasınadır.
Kapalı bir şey'i açmak:
a. Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi.
b. Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi.
Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir.
|
|
el-ALÎM
Her şey'i çok iyi bilen...
Allah, her şey'i tam mânasıyla bilir. Her şey'in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz.
|
|
|
|
Oy Ver :
|
|
|
|
|
|