Molla hüsrev: İhsâr'ın lûgat manası, mutlak olarak men etmek, alı koymak demektir. Şer'an: "İhramlı olan mükellefi; hacc ve muresinin tamamına erişmesinden, düşman, hastalık veya meşru bir başka sebeble menedilmesine "İhsar" denilir"(286) hükmünü beyan etmektedir. İbn-i Abidin: "İhsar lûgatta men etmek demektir. Yani korku, hastalık, acz gibi birşeyle menetmektir. Hapishaneye veya bir şehre kapamak suretiyle düşmanı kendisine men ederse buna "Hasr" denir. Nitekim Keşşaf ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir. El Muğrib'te: "Meşhur olan budur" denilmektedir. Tamamı İbn-i Kemal'in şerhindedir. Şeriatta iki rükünden men etmektir. Bunlar vakfe ve hacc'da tavaftır. Lâkin ileride göreceğiz ki, umrede de ihsar tahakkuk etmektedir. Halbuki onun bir rüknü vardır, o da tavafdır. Hasılı "Hasr"; bir yerden çıkmayı men etmektir. İhsar ise; matlûba (Taleb edilen, hacc ve umre'ye) erişmeye hastalık ve düşman sebebiyle mani olmaktır"(287) buyurmaktadır. Feteva-ı Hindiyye'de: "Hacc veya umre için ihrama giren; sonra da ihramın gerektirdiği fiilleri yapmaktan herhangi bir sebeple men edilen kimseye muhsar denir. Hacc'dan men edilme; ister düşman tarafından, ister hastalık, yaralanma, kırılma, hapiste bulunma ile veyahut da başka bir mani'den dolayı olsun hepsi müsavidir. Ulemamızın kavillerine göre, ihramın gerektirdiği vazifeler; hakiki ve şer'i olur. Bedai'de de böyledir. Bir mükellefi vasıtaya binmekten veya yürümekten alıkoyan hastalık; ihsarı sabit kılacak mahiyette bir hastalık sayılır. İhsar için sözkonusu olan düşman; müslüman, kâfir veya yırtıcı hayvan olabilir. Siracü'l Vehhac'ta da böyledir. Hacc yolunda gerekli olan nafakası çalınmış veya bindiği hayvanın (vasıtasını) kaybettiği için, yürümeye gücü yetmeyen kimse de muhsardır. Fakat bindiği hayvanını (vasıtasını) kaybeden kimsenin yürümeye gücü yetiyorsa, o kimse muhsar sayılmaz. İhrama girdiği zaman yanında kocası olmayan kadın, yanındaki mahremi ölen kadın, yanında mahremi olmadığı halde ihrama giren kadın ve kocası ölen kadın, birer "Muhsara"dırlar. Bedai'de de böyledir. Bir kadının mahremi yolda ölür ve kadınla Mekke arasında üç konak veya daha fazlası bir yolda ölür ve kadınla Mekke arasında üç konak veya daha fazlası bir mesafe bulunursa, bu kadın da muhsara hükmündedir"(288) denilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de: "Haccı da, Umre'yi de Allah için tam yapın. Fakat alıkonursanız, o halde kolayınıza gelen kurban(ı gönderin, bununla beraber) kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin..."(289) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime'yi esas alan Hanefi fûkahası: "Hacc veya umre yapmasına mani olunmuş mükellefin ihramdan çıkması için; Mina'ya bir kurbanlık veya onun bedeli olan miktarı gönderip, kendi adına kestirmiş olması gerekir. Kurbanı gönderen şahısla (Muhsar'la), götüren şahıs arasında kurbanın ne zaman kesileceği hususunda önceden bir sözleşme yapılmalıdır ki, muhsar olan kimse -Kurban kesilmeden önce- ihramdan çıkmış olmasın"(290) hükmünde ittifak etmiştir. Kurbanın kesilmesinden sonra ihramdan çıkan mükellef; eğer hacc-ı ifrad yapmaya niyetli idiyse, bu kimsenin bir yıl sonra bu ibâdeti edâ etmesi gerekir. Şayed niyyeti Hacc-ı Kıran yapmak idiyse; ihramdan çıkmak için iki kurban kestirir, sonra da iki Umre ve bir hacc yapması gerekir.(291) Bu kurban, harem hududları içerisinde kesilir, kat'iyyen dışında kesilemez. Arafat'ta vakfe yapan kimse "Muhsar" olmaz. Zira vakfeden sonra ihsar hükmü yoktur. Fakat tavaf'tan ve vakfe'den engellenen Mekkeli için de ihsar hükmü geçerlidir.(292) Umre'ye niyet eden mükellef; "Muhsar" duruma düşerse, kurbanı dilediği yerde kesebilir.