Bizlere sonsuz lutuf, ihsan ve rahmetiyle muâmele eden, günahlarımızı bağışlayan, hatâlarımızı affeden,
???????? ????????????? (merhametlilerin en merhametlisi) olan yüce Mevlâ’mıza sonsuz hamd ü senâ!..

Ezelden ebede bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen, insanlığın kurtarıcısı, şifâsı, müjdecisi ve şefâatçisi olan Efendimiz, Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e de sonsuz salât ü selâm!..

Kâinatta ne varsa her şey Cenâb-ı Hakk’ın muhabbet ve rahmetiyle mevcut, muhabbet ve rahmetiyle müzeyyen, muhabbet ve rahmetiyle değerli. Yâni Rabbimizin insanlara muâmelesi dâimâ rahmet. Bu rahmet sâyesinde kâfirler bile nefes alıyor, rızıklanıyor. Bütün zulüm, fesat ve isyana rağmen şu dünyânın ayakta durması da, hep bu rahmetin enginliğine bağlı. Çünkü rahmet-i ilâhî, her zaman gazab-ı ilâhîden daha önde. Çünkü Cenâb-ı Hak, rahmeti ve merhameti seviyor. Öyle ki, en son gönderdiği en şerefli Peygamber Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i de “rahmet” olarak tavsîf ediyor. Buyuruyor ki:

(Ey Rasûlüm!) Biz Sen’i ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (el-Enbiyâ, 107)

Kâinatta ne varsa bu rahmetten müstefîd. Bilhassa insanoğlu bu rahmetten daha ziyade nasibdâr. Üzerimizdeki nîmetler, hep O Rahmet Güneşi vesîlesiyle bize bahşedilen ilâhî ikramlar. Bütün güzellikler, ölçüler vesâire, hep o rahmetin tezâhürleri…

O rahmet, “Öyle Bir Rahmet Ki” bir kelebeğin rengârenk kanatlarındaki güzellik, açan bir güldeki letâfet, baharı süsleyen çiçeklerdeki zarâfet, insanoğlunu ahsen-i takvîme yükselten ahlâkî meziyetler ve nice âbide şahsiyetler yetiştiren ilâhî fazîletler, hep O’nun rahmetinden bir akis, O’nun rahmetinden bir lutuf… İnsanlık, ancak O “Emsâlsiz Örnek Şahsiyetten Yüce Ahlâk Ölçüleri” sâyesinde saâdet ve kurtuluşa erebilmekte…

Buna göre; bütün varlıklar O’na dâimâ şükran borçlu. Bu borcun mukâbili de; O’na salevât ve coşkun bir muhabbettir. O’nun sevdiklerine de muhabbettir. Bu meyanda “Ehl-i Beyt Muhabbeti” gönlümüzü doldurmalıdır. Hulefâ-i Râşidîn’den sıdkıyet kutbu “Hazret-i Ebû Bekir”, adâlet timsâli “Hazret-i Ömer”, hayâ âbidesi “Hazret-i Osman” ve ilmin kapısı“Hazret-i Ali” -radıyallâhu anhüm- hazarâtına muhabbet ile onlardan bize intikal eden hayat düsturlarını rûhânî bir muhtevâ içinde yaşamayı bir nîmet bilmeliyiz.

Çünkü o hayat düsturları, insanlığı vahşet, zulüm ve ebedî felâketten kurtarmış ve saâdet dolu asırlar yaşatmıştır. “Toplum ve İdâreciler” için bu yüce düsturlara bîgâne yaşamak, ahlâk ve adâleti, doğruluk ve ilmi dumura uğratır. Oysa bütün toplumlar ve idâreciler, ancak doğruluk, ilim, ahlâk, “Hak ve Adâlet” temelleri üzerinde varlıklarını sürdürebilirler. Bu gerçeğin bize yüklediği “Mes’ûliyet”in ağırlığı da ancak “Emânet Şuuru” ile taşınabilir. Bu şuuru doğru bir şekilde kazanabilmek için derin bir “Tefekkür” içerisinde olmamız zarûrîdir. Fakat bu tefekkürü nefsâniyet anaforunda değil, rûhâniyetin bereketli zemininde gerçekleştirmelidir.

Bu noktada aklı ve gönlü vahyin ışığında mânevî terbiye ile yoğurmak, tasavvufî bir eğitimle kalb-i selîme ulaşmak zarûrîdir. Sâlihlerle beraber bulunarak böyle bir kıvama erişmenin yanında, mâneviyat üstadlarımızın feyizli irşadlarının ve bu meyanda ehlullâh’ın sözcülüğünü îfâ eden “Hz. Mevlânâ’nın Gönül İklîminden Hikmet Parıltıları”nın gönüllerimizi olgunlaştırmada ayrı bir yeri vardır.

Bu feyizli muhtevâ içinde geçen bir ömür, rahmet ve bereket ile dopdulu geçmiş demektir. Rahmet ki, O Rahmeten li’l-âlemîn Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. O Rahmet Peygamberi bize; son nefesimize kadar her ânımızı “Rûhânî Bir Hayat Terbiyesi: Ramazân-ı Şerîf” bereketi içinde yaşatacak düsturlar hediye etmiştir.

Bu düsturlar içinde zamanımızda belki de en çok “İsraf” meselesine dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü bugün “Îman, Îtikad ve İbâdette İsraf”“Zamanda İsraf”,

“İlimde İsraf”, “Ahlâkî Kıymetlerde İsraf”, “Tefekkürde İsraf”, “Maîşet Temini ve İnfakta İsraf” ile “Sağlıkta ve Yeme-İçmede İsraf” had safhadadır. Hele en mühim israfların başında gelen “insan isrâfı” zamanımızın ayrı bir dert ve ıztırâbıdır.

Bunun içindir ki mü’minler; bu dert ve ıztırâbı yüreklerinde hissetmeli, kendilerinin ve ilâhî emânet olan evlâtlarının Kur’ân ve Sünnet’in rûhânî iklîminde, îmanlı nesiller olarak yetişmesi için gayret göstermelidirler. Aslâ ve aslâ “İçi Boş Mâzeretlerle Helâl-Haram Sınırı Çiğnenmemeli”dir.

Hâsılı; bugün, O Rahmet Peygamberi’nin bereketli hayâtı ve cenneti kazandıracak umde ve düsturları etrafında çok güçlü bir vicdan muhâsebesi lâzımdır. Bizi kendimize getirecek güçlü bir silkiniş!.. Çünkü sermaye, fertlere damga vuruyor. Hâlbuki fertler sermayeye damgasını vurmalıdır. İnfak, merhamet, şefkat ve diğergâmlık, bizim alâmet-i fârikamız (en belirgin özelliğimiz) olmalıdır. Her nefesimiz rahmet içinde, her tavrımız rahmet içinde, her sözümüz rahmet içinde olmalıdır. Tıpkı Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’de olduğu gibi.

Bu nâçiz eser, işte böyle bir niyeti gerçekleştirebilme gayreti içinde yaşayabilmek ve bu yolda gayretlere vesîle olabilmek için kaleme alındı. Yukarıda temas ettiğimiz mevzular birer makale hâlinde ifade edilmeye çalışıldı. Bu makaleler Altınoluk mecmuamızda yayımlandı ve kitaplaşırken yeniden elden geçirilerek siz kıymetli okuyucularımızın istifâdesine sunuldu.

Rabbim, kendi yolundaki güzel niyet ve gayretlerimizi, amel-i sâlihlerimizi ve bütün ibadetlerimizi makbûl eylesin, rahmetine vesîle kılsın!

Yâ Rabbî! Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in “Mü’minlere karşı Raûf(cidden şefkatli) ve Rahîm (son derece merhametli)dir.” (et-Tevbe, 128) vasfından bizlere de hisseler nasîb eyle! Bizleri rahmet içinde yaşat, rahmetine gark eyle!

Âmîn…

Oy Ver :
 Puan:5     Oy Sayısı :1
    

 
 
Anasayfa Forum Radyo İlahiler Video Hatim Ziyaretci Defteri Üyelik İletişim Radyo Sitene Ekle

EmreBerlin sitesi için özel yazılmıştır 2000 - 2012

SincanSoft.com