Resim sergilerine gidermisiniz!

Sergiler nicin kurulur, bunu biliyoruz..

Bir ressam el emegi ve alinteri ile fircasindan dökülen o güzelim cizgileri, düsünce ve duygulari ile birlestirerek güzel bir manzara sergiler, resmeder.

Bazen öyle güzel resimler vardir ki, insan seyrederken ayri bir haz alir.

Bakmaya doyulmaz.

Ancak insanin seyrederken aldigi haz veya tadi, duygulari ve düsünceleri elle tutulmayan, dil ile tadilmayan türdendir. Bu eylem bize ruhumuzun varligindan haber verir.

Ruh nedir?, diye soruldugunda O'nun da "bilinmez" lerden! oldugu gercegi ile karsi karsiya kaliriz.

Bu alanda ehil olan insanlar dahi ne suretinden, ne de hakikatinden "budur" denilebilecek aciklamalarda bulunmaktan acizlerdir. Tüm aciklamalar mahiyet ve vasiflarda takili kalir.

" Sana ruh'tan soruyorlar. De ki Ruh Rabbimin emirlerinden biridir ve onun hakkinda size cok az bilgi verilmistir:" El- Isra, 85

Bir elektronik esya aldiginizi düsününüz. Bir bilgisayar. Ne muhtesem bir alet. Dünyamizi "kücük bir köy" haline ceviren bu alet "internet" araciligi ile bütün evleri, haneleri evimizin icine tasiyor.

Kullanim kilavuzu olmayan alet yok gibidir. Hic bir bilgimiz olmadan sadece okuyarak dahi alinan bir aletin nasil kullanilacagina dair bilgi edinilebiliyor.

Bir arabayi ele aliniz. Her sene modeli degisen ve yenilenen arabalari gördükce icimiz gidiklaniyor. Ve bazen," bizim de olsa " diye gayr-i ihtiyari bir sekilde icimizden gecirdigimiz oluyor.

Güzel. Tek kelimeyle harika...

Ancak bu noktada da unuttugumuz bir hakikat ve gercek var.

Bu aletlerin güzelligine kimsenin bir diyecegi yok. Zaten insan olarak hep objektif düsünürüz ve bir türlü subjektif olamayiz. Yani meseleleri zahiren degerlendirir batini yönüne egilmeyiz. Kimbilir belkide beceremedigimizdendir.

Ressam'dan bahsettik. Bir ressam bir resmi cizerken bütün benligini, duygularini ve becerilerini ortaya döker ve neticede hayran oldugumuz bir eser meydana cikar.

Eser güzeldir ve biz isin zahirine yönelerek "ne muhtesem bir resim" demekten kendimizi alamayiz. Lakin resim icinde o resmi cizen, sekillendiren ve tüm duygu, düsünce ve maharetini ortaya sergileyen bir müessirin varligini düsünmez, idrak edemeyiz.

Resmin kendiliginden oldugunu söylediginiz anda düsünceler birden ressama kayar.

Resmi güzel kilan müthis bir akil, bir müessir vardir ortada, resim icinde göremedigimiz. Bize göre gayb'dir lakin varligini inkar edemeyiz.

Resim kendiliginden olamayacagina göre bunun arkasinda mutlaka bir müsebbib vardir.

Birimiz kalksa ve " Ey resim seni kim yapti, kim cizdi" diye bir soru yöneltse, bu konusmayi hazir bulunupta duyanlar herhalde o insanin aklindan süphe ederler veya en azindan o kimsenin saglikli bir yapiya sahip olmadigi kanaatine varirlar.

Halbuki hic bir eser sahibini anlatmaz, anlatamaz. Eser baska, müessir baska.

Eser meydana gelmezden evvel yani gayb iken, var olmasi ile müsahede alemine intikal etmistir. Ancak eser var olmadan evvelde müessirin düsüncesinde vardi. Olmadan böyle bir eseri durduk yerde meydana getirmesi mümkün olamazdi. Önce plan ve program sonrasinda uygulama.

Hic bir sanatkar bir eserini kapali kapilar arkasinda cürümeye terk etmek icin yapmaz. Bilakis Onu teshir eder ve bilinsin ister. Böylece maharetini herkese tanitmak ister.

" Bilinmek ve taninmak istedim" buyurulur bir Kuds-i Hadis'de!*

Ne güzel bir tevafuk. Düsünebilenler buyurunuz...

Insan icin en önemli unsur hic süphesiz aklidir. Akli olmayanin düsünme diye bir kabiliyetinden bahsetmekte herhalde gülünc olurdu.

Ancak bizim icin "akil" kistas degildir.

Insan kücük bir kainat ve kainat koca bir insan.

Insan ürünü olan bir eser dahi sahipsiz, akilsiz olmazken nasil olurda kainat'in kücük örnegi olan bir insan akilsiz, sahipsiz ve varligi olmayan biri tarafindan meydana getirilebilir.

Ve nasil olur da bu Sani'i Zu'l Celal inkar edilebilir.

Ve yine; nasil olur da akilli gecinen bir insan "bana sahibini göster" diyebilir.

"...Evet, bir tarlaya tohum ekilmesinden anlaşılıyor ki, o tarla tohum sahibinin mülküdür. Ve o tohum da, o tarla sahibinin malıdır. Yani o buna, bu da ona şehadet ediyorlar." Yirmiikinci Söz'ün -Dokuzuncu Lem'asi- Bediuzzaman (R.a)

Görmedigime inanmam hezeyani ile gecistirilebilir diyorsak "Ey resim bana sahibini göster" diyenin haline düseriz. Belki dûnuna.

Zira bu insanlar yine akilli olarak kabul edilirler. Dünyamizda bu hezeyani hergün milyonlarca defa agzindan cikaran sözüm ona akillilar! var. Fakat hic kimse kalkipta "ne oluyorsunuz" demez, diyemez.

Demek dahi suc oluyor, bazen.

Resimden eser sahibi görünmez lakin okunur. "Muhtesem" bir eser derken aslinda sunu da söylemis oluyoruz. Bunu yapan sanatci ne kadar güzel ve akilli bir kimse olmali ki, böylesine muhtesem bir eseri meydana getirmistir.

Ressamin ruh alemiyle mesgul olmaya kalkar, kendimizi onunla degerlendiririz. Fakat ifade etmeye calistigimiz gibi, hic bir zaman eser ile müessiri kiyaslayamayiz.

Zira eser baska, müessir baska ve fakat ikisi de bir bütünün parcalari.

Görememek veya görmemek bir seyin olmamasina delil degildir.

Görmek istememiz bile görülmesi gerekenin varligina bir delil degil midir?

" And olsun biz insanlarin cogunu cehennem icin yaratmisizdir. Onlarin kalblari vardir anlamazlar, gözleri vardir göremezler, kulaklari vardir isitemezler. Iste onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha sakin (asagi) dirlar. Iste asil gafil onlardir." El A'raf, 179

selam ve hürmetlerimle...

Oy Ver :
 Puan: 0     Oy Sayısı : 0
    

 
 
Anasayfa Forum Radyo İlahiler Video Hatim Ziyaretci Defteri Üyelik İletişim Radyo Sitene Ekle

EmreBerlin sitesi için özel yazılmıştır 2000 - 2012

SincanSoft.com