Hakîm-i Tirmizî’nin rivayet ettiğine göre,
Âdem ve Havvâ, tövbeleri kabul edildikten sonra birbirlerine kavuştular. Cennetten çıkıp bir bucağı yurt edindiler.
Âdem (a.s), bir gün bir iş için dışarı çıkmıştı. Mel’un iblîs, Havvâ’nın yanına geldi. Onun Hannas adında küçük bir çocuğu vardı. Onu Havvâ’ya vererek amacına ulaştı. Âdem (a.s) gelip de çocuğu görünce Havvâ’ya kızdı ve,
“Neden onu iblîs’ten aldın, kabullendin? Neden bir kere daha onun hilesine kandın?” dedi.
Ve çocuğu öldürerek, ovaya götürüp her parçasını bir yana attı. Âdem (a.s), yine bir gün dışarı çıkmıştı. O sırada iblîs gelip yine şeytanlık etti, çocuğu yanına çağırdı. Fakat çocuk huzuruna paramparça bir halde gelince şeytan, parçaları birbirine ekledi ve çocuk dirildi. Onu diriltince bir hayli ağladı, sızladı. Nihayet onu Havvâ’ya tekrar kabul ettirdi. Âdem (a.s) gelince çocuğu yine orada gördü.
“Bizi sen, bir kere daha yakacaksın!” diye Havvâ’ya tekrar kızdı ve çocuğu öldürdü. Bir ateş yakarak, çocuğu ateşe atıp tamamen kül etti. Külünü yele verdi. Hâsılı Havvâ’nın elinden feryat ederek çıkıp gitti. Fakat kara yüzlü iblis tekrar geldi. Dört bir yana seslenerek, çocuğu çağırdı. 0 esnada küller bir yere toplandı ve çocuk yine dirildi. Çocuk dirilince şeytan, yeniden Havvâ’ya gitti. Yeminler ederek onu kabul etmesini söyledi. Bir daha onu yele verme diye yalvardı.
Ona,
“Şimdi yanımda götüremiyorum. Gelince buradan alır giderim” dedi ve gitti.
Âdem (a.s) gelince Hannas yüzünden bir kere daha gamlandı. Havvâ’ya yeniden kızdı.
Ona,
“Aklın başından gitti de şeytanla arkadaş oldun. İsyankâr şeytan, bize daha neler edecek, bilmiyorum” dedi.
Bu sözleri söyleyip yine çocuğu öldürdü. Ve onu yahni yaptı. Yahniyi Havvâ ile beraber afiyetle yedi. Ve gönlü ateşlerle dolu bir halde işine gitti. 0 esnada iblis tekrar gelip, çocuğunu çağırdı. Hannas, babasinin sesini duyunca Havvâ’nın içinden cevap verdi. Hilebaz iblîs, çocuğunun sesinin Havvâ’nın içinden geldiğini duyunca,
“Şimdi işim kolaylaştı. Benim maksadım da buydu zaten. Âdem’in (a.s) içine gireyim, yerleşeyim diyordum. Zira onun içinde yer edersem âdemoğulları, bana muhtaç olacaktı. Artık onların içine kâh Hannas vasıtasıyla vesveseler verir, böylelikle de yüzlerce rezile tuzak kurarım. Kâh içlerinden yüzlerce şehvet koparır, kan gibi damarlarında dolaşırım. Kâh onu, ibadete çağırır, fakat o ibadetten ihlâs değil, riya dilerim. Ayrı ayrı, çeşit çeşit binlerce efsun yapar, bu sûretle insanları yoldan çıkarırım, demekteydim” dedi.
Ey oğul! Şeytan, senin içinde yerleşince padişahlığa başladı, tahtını kurdu, oturdu. Büyücülük hususunda sana gayret verdi, büyücülük sevdasına düştün. Şeytan, böyle yol vurucu olmasaydı kadının, erkeğin padişahı olamazdı.
O, bir kısım insanları derde düşürmüş, bütün âlemi birbirine katmış, belâlara uğratmıştır. Her bucakta bir gönlü uykuya daldırmış, her yerde bir toprağı suya gark etmiştir. Senin de yolunu vurduğu için bu işe sevdalandın. Bu yüzden gözlerin, bulutlar gibi kan yağdırmakta…
Âdem (a.s), bir buğday tanesine nazar ettiği için tam üç yüz yıl ağladı. Ya iblîs? Ona ne oldu? Lânetlere uğradı ve bu lânetten kurtulması için gözünden haylice göz yaşı dökmesi gerek…