Allah-u Zülcelal'in rahmeti, feyzi, nuru ve nisbeti, devamlı olarak bütün insanların üzerine gelir. Fakat insanda bazı engeller vardır ki bu engeller, o feyzin kalbe girmesine mani olurlar. Onun için elimizden geldiği kadar, Allah-u Zülcelâl'in emir ve nehiylerini yerine getirirsek, o zaman rahmetin, nisbetin, feyzin ruhumuza, kalbimize doğru gelmesi için yol açmış oluruz.

İbn-i Abbas (Radıyallahu Anh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim bizim büyüklerimizi büyük görmez, onlara hürmet etmez; küçüklerimize de şefkat ve merhamet etmezse o bizden değildir." (Tirmizi, Ebu Davud)

Demek ki büyüklere karşı daima hürmetli ve küçüklere de şefkatli ve merhametli olmamız lazımdır. Ebu Zer (Radıyallahu Anh)’den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyrulmuştur: "İnsanın vücudunda üçyüz altmış tane kemik vardır. Bunlardan her biri için, insanın bir sadaka vermesi gerekir.” Ashab-ı Kiram: "Ya Rasulallah! Buna kimin gücü yeter!" dediler. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem): "Her 'Subhanallah' bir sadaka yerine geçer. Her 'Elhamdülillah' bir sadakadır. Her 'La ilahe illallah' sadakadır. Her 'Allah-u Ekber' bir sadakadır. İyiliği emretmek, bir sadaka; kötülüğe mani olmak bir sadakadır. Yolun üzerindeki bir dikeni veya bir taşı kaldırmak da sadakadır. Kıldığın iki rekat Duha Namazı, bütün bunları karşılar” (Müslim, Ebu Davud)

Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte; yoldan bir ağaç kaldırdığından dolayı, cennette dolaşan bir kişiden bahsedilmektedir.
Bu kadar büyük hayırlar vardır. Bunları elimizden geldiği kadar, yerine getirmek lazımdır. Allah-u Zülcelâl bize öyle nimetler vermiştir ki bunun kıymetini bilmemiz lazımdır. Allah-u Zülcelâl bu ahir zamanda, bize Allah dostlarıyla, Sadat-ı Kiram'la beraber olmayı nasip ettiği için, O’na ne kadar şükretsek yine azdır. Bunu değerlendirmeli, kıymetini bilmeliyiz.

Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "O gün, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar birbirine düşman olurlar” (Zuhruf; 67)

Hz. Ali (Radıyallahu Anh) bu ayet hakkında şöyle anlatır: “İki mü’min dosttan birisi vefat edip, Allah-u Zülcelâl'in huzuruna gittiği zaman, dünyadaki mü’min dostunu hatırlar ve ona dua eder: “Ya Rabbi! Benim dünyada filan dostum vardı. Onu delalete, yanlış yola götürme! Onu yanlış yoldan muhafaza et!” der.

Mü’min, Allah'ın huzuruna gittiği, cennetle mujdelendiği zaman, dünyadaki mü’min dostunu bu şekilde hatırlar. Çünkü, mü’min dostu dünyadayken, kendisine yol göstermiş, nasihat etmiş, ona yardımcı olmuştu. Bunu hatırladığı için ona dua eder."

"Dünyadaki mü’min dost da vefat ettikten sonra, ikisinin ervahı yan yana gelir ve birbirlerine yardımcı olmak suretiyle, Cennet-i Âlâ'da keyf-u sefa ederler. İki kâfir dosttan biri ölüp de cehennem ateşiyle kendisine müjde verildiği zaman, o da dünyadaki dostunu hatırlar. “Ya Rabbi! O bana küfürde yardımcı olmuştu. Kıyamet, cennet, cehennem yoktur diyordu. Onu helak eyle!” diye beddua eder. Dünyadaki kâfir dost da ölüp ruhları yan yana geldiğinde, birbirlerine düşman olurlar. İşte, ayette buyurulduğu gibi kâfirler dünyada güya birbirlerine dost olsalar da ahirette birbirlerine düşman olurlar. Çünkü dünyadayken birbirini saptırıyorlar, hak yoldan ayırıyorlardı. Fakat, mü’minlerin dostluğu ahirete kadar devam eder."

"Kişi arkadaşının dini üzeredir. O halde herkes kiminle arkadaşlık yaptığına baksın." (Ebu Davud, Edeb, 19; Tirmizi, Zühd, 45)  

Oy Ver :
 Puan: 0     Oy Sayısı : 0
    

 
 
Anasayfa Forum Radyo İlahiler Video Hatim Ziyaretci Defteri Üyelik İletişim Radyo Sitene Ekle

EmreBerlin sitesi için özel yazılmıştır 2000 - 2012

SincanSoft.com