Yükümlülük
Bu isme lâyık olan,bir ahlâkî doktrin, kesin olarak yükümlülük düşüncesi üzerine oturmaktadır. Bu, onun en aslî temelidir; bu bütün ahlâkî sistemin onun etrafında döndüğü ve onun yokluğunun bizzat pratik hikmetin özünü ve cevherini ortadan kaldıracığı eksen, çekirdek unsurudur. Zira, şayet yükümlülük olmasaydı, sorumluluk olmayacaktı ve sorumluluk olmasaydı adalet yerini bulmayacaktı. Sadece fiilen değil, fakat hukuken de ve sözde ahlâkî prensibe göre kaos, düzensizlik ve anarşi oradan kaynaklanmaktadır.Bazı modern nazariyelerin[1] bizi hangi yöne götürmek eğiliminde oldukları görülmektedir.Esasen yükümlülük olmadan bir ahlâk kuralı nasıl düşünülebilir? Bu terimlerde bir çelişki değil midir?Veya vicdanı sanatkârane takdirin basit bir aletini mi bulacağız? Fakat ahlâk ve estetiğin iki ayrı şey oldukları aşikâr değil midir?Daha derin bir anlamda, gerçektir ki iyi olan herşey güzeldir, Aynı şekilde tersi de doğru mudur? Fazilet düşüncesinin gözleri büyülemediği zaman bile, ruhların tattıkları aslî güzelliğinin bulunduğundan hiçbir kimsenin şüphesi yoktur. Fakat o, daha fazla bir şeydir. Tabiatı icabı o etkin ve muharriktir; o bizi kendisinden somut bir gerçek yapmaya teşvik eder. Buna karşılık, özellikle konusu irademizle ilgili olmadığı zaman, en basit ifadesine irca olunmuş bulunan güzel duygusunun eylemle hiçbir ilgisi yoktur. Böylece, bizim ilâhî mutlak kudrete veya gök kubbesinin azametine olan hayranlığımız bizi onun başka örneklerini yaratmaya götürmez. Sanatkâr gerçekleştirilebilir bir eser düşündüğü zaman bile, bu düşünce onu hemen icraate koymaya kesinlikle zorlamaz, fakat o, onu nazikçe istediği zaman şayet uygun vakti varsa bunu gerçekleştirmeye davet eder. Veya, eğer o bazılarına kendini zorla kabul ettiriyorsa, ötekilere de eşit bir zorunlulukla kabul ettirmez. Her halükârda duygulara karşı gelmek şöyle dursun, o onları ifade eder. îlâve edelim ki, bir san'at eserinde işlenen bir kusur duygulara şok tesiri yapmakla birlikte vicdanları isyan ettirmez. Bu nedenle gayrı ahlâkî olunmaz.Tersine ahlâkî iyilik, şu herkes karşısında emredici otorite ile, itaatsizliği çirkin ve tiksindirici kılan mecburiyet duygusunun halihazır durumu ne olursa olsun, her bir insanın aynı emri yerine getirmek istediği zorunlulukla karakterize olmaktadır. İmdi, Kur'ân'm emr, yazı ve fariza diye adlandırdığı bu mecburiyeti hangi şekil altında sunduğunu göreceğiz.[2]Böylece yükümlülük prensibini ortaya koyduktan ve ismen tanımladıktan sonra, şimdi kaynaklan, özellikleri ve çelişkilerini inceleyerek, onun tabiatını tanımada daha ileriye nüfuz etmemiz gerekmektedir.