Ilim sifati, mahiyetiyle (ne oldugu  ile) mechuldür (bilinmez). Okunan tüm eserlerde ilmin bizatihi kendisi degil, Zat’inin tecellisi (ilim sahibin kendisi), yani ilim sahibi olan kimsenin sahsindan yansiyan gölgesi mevcuttur.

Bunu okunan kelime, cümle ve satir aralarinda görmek mümkün degildir. Okunan eserde kitabin mahiyetini (hangi alanla ilgili oldugu) ve hakikatini (yani yazarin ilgili oldugu alani) ögrenir ve Zat’inin (kendisini) da var olusunu idrak ederiz.

Ancak varligini bilmekte bizzat kendisinin bilindigini göstermez. Okudugunuz eser yazarin ilminden ve yazdigi eser ile kendisinden haber verirken, kendi sahsi ile ilgili bilgi vermez.

Kisinin kendisini bilmek ve tanimak icin, Zat’in kendisini müsahede (görme) etmek ve tanimakla mümkündür. Bunun dahi tam olarak tanima noktasinda eksik kaldigini ifade edebiliriz. Zira müsahede (görme) etmek bilmeyi gerektirir  ki, bu da anlamayi gerektirir.

Biliyorum diyebilmek icin nasil bilmek gerekiyorsa anliyorum diyebilmek icin de, muhatabinizdan aldiginiz bilgileri iyi degerlendirmek gerekir.Bir seyin aslini müsahede yoluyla anlamak mümkün degilken, Zat’inin tecellisi (yansimasi) olan gölge (yazilar, kitab) ile asil olani kavramak nasil mümkün olur?

Gözlerimiz ile göremedigimiz halde okudugumuz bir eserden, o eseri yazan kisinin ilminden istifade ederiz lakin kendisini göremeyiz. Göremiyor olmamiz bizim o eseri yazan kimseyi reddetmemizi gerektirmez. Zira biliriz ki, yazilan eser kendiliginden oraya yazilmis degildir. Aynen her yil mahsul veren bir tarlanin kendiliginden mahsul veremeyecegini bildigimiz gibi. O tarlanin mahsul vermesi icin onun arkasinda bir yil boyu calismanin, emegin, göznurunun, sabah-aksam alinterinin oldugunu biliriz.

Yaptigimiz gezi ve yolculuklarda tabiatin essiz güzelliklerini olusturan tarlalar, bostanlar, seralar ve baglari gördügümüz zaman harika bir manzara ve seyir izlemenin keyfini yasariz. Ancak bu manzaralarin olusumuna vesile olan ciftcinin varligini tarlanin kendisinde göremeyiz. Ancak akil yolu ile biliriz. Zira hic bir sey kendiliginden olusmaz.

Aynen burada oldugu gibi kainatda da ayni düzenin hakim oldugunu idrak ederiz. Daglar, taslar, ovalar, gecitler, belceler, akabeler, dereler, nehirler, irmaklar, göller ve denizler bizlere tabiat senfonisinden sahane besteler sunarlar. Böylesine birbirinden güzel görünüm ve manzaraya sahip bu varliklarin, bizi seyrine doyum olmayan güzellikleri sunmalari maddeye, tesadüfe veye sebeblere verilebilir mi? Hic bir sey kendiliginden ve durup dururken olmadigina ve olamayacagina göre arkalarinda bir iradenin ve bir gücün olmasi gerektigini düsünmek gerekmez mi?

Bugün gözlerimle görmedigime inanmam diyen bir insana, tarla veya kitab örnegini vererek bunlarin kendiliginden oldugunu ve kendi kendilerine bu hale geldiklerini ifade etseniz, belkide güler gecer hatta aklimizin sagligindan süpheye düserler. Ancak gelin görünki basit bir kitabin yaziliminda bunu düsünenler bu muazzam kainatin yaratilisinda tesadüfler arar ve bu nizamin bir iradeye ve güce verilmesine, nisbet edilmesine karsi cikarlar. Bu noktada acaba kim kimin aklindan süphe etmeli, tereddütde bulunmali, diye bir soru akla geliyor.

Görmedigine inanmayan kimse bir kitabin, bir ignenin dahi kendiliginden olusmayacagina kanaat getirirken, muazzam yapisi ile kainatin yani yeryüzünün, göklerin, ayin, günesin, yildizlarin, semanin, bulutlarin, rüzgarin, yagmurun kendiliginden olustugunu ifade edebiliyor.

Her esyanin arkasinda bir yapan, icad eden vardir. Bunu herkes kabul ediyor. Bir kitabin arkasinda yazarin olmasi gibi. Kainatin menfezinde ve merkezinde bulunan ve en serefli varlik olarak yaratilan insanin arkasinda da bir irade ve bir güc vardir. Bilimsellik adina bu gücü inkar edenler aslinda kendi akillari ile celiski de olmalarina ragmen gercekleri görme ve kabullenmede halen israr ediyorlar.

Bir bulus yapan veya yeni bir tezi ile gündeme oturmaya calisan günümüz bilimadamlarina, yapilan bu eylemde kendi katkilarinin olmadigini bilakis bu bulus ve tezlerin akillarina kendiliginden düstügünü ifade etseniz, en sert tepkileri almakla kalmaz ayni zamanda akil noktasinda zaaflarinizin oldugunu iddia ederek, saglik raporu verilmesi konusunda ciddi ciddi calismalar yapilirdi.

„Nasil olur, gece gündüz calistim, yillarimi verdim, emek harcadim, gayret ettim, yoruldum“ gibi savunmalari güc, takat ve imkanlari nisbetinde en iyi sekilde kullanmaya calisirlardi, Hatta hatasi var ise onlarida kabullenmek sarti ile bu bulus veya tezlerini kimsey vermek istemezlerdi.

Bize ise bu durumda su soruyu sormak düsüyor. „Siz peki, uzman ve mutehassis olan insanlar olarak bir bulus veya tez calismanizi kimseye kaptirmiyor, kendiliginden olmadigini bilakis sizin kendi gayret ve iradenizle gerceklestigini hatta hatalar olabilecegini ileri sürebiliyorsunuz ve bunu akliniza ragmen ifade ederken, akli ve iradesi olmayan tabiatin ve kainatin kendiliginden olusmus olmasini ve birtakim tesadüflere baglanmasini hangi akilla izah ediyorsunuz?“

Onlar ne derlerse desinler, biz her seyin üstünde bir iradenin ve gücün oldugunu kabul ediyor ve inaniyoruz. Onlar buna tabiat veya doga yasasi, tesadüf diye dursunlar, biz bu mutlak iradeye Allah diyoruz.

 

selam ve hürmetlerimle...

Oy Ver :
 Puan: 0     Oy Sayısı : 0
    

Yorumlar
 

Allah razi olsun..


.........................................
         

Amin cümlemizden ablam...

selam ve hürmetlerimle...


.........................................
Önce Ilim ve Edeb...
         

Süpersin kardeşim süperde bir konu secmişsin .yaradılanan bakıp temeşa etmeyen yaradanı bulmayan afedersiniz ahmakdır.Yüreyinize sağlık

selam ve dua ile inş


.........................................
"İman hem nurdur, hem kuvvettir.hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir
         

 
 
Anasayfa Forum Radyo İlahiler Video Hatim Ziyaretci Defteri Üyelik İletişim Radyo Sitene Ekle

EmreBerlin sitesi için özel yazılmıştır 2000 - 2012

SincanSoft.com