İki tesbih boncuğu arasında bir kalp kaç kez çarpar, sayamıyorum. “İkrar”ın sukutu oluyor suskunluğum. Az ve öz olan bir anlayışla ve kıbleye doğru bir bakışla Seni anıyorum. Andıkça çoğalıyor anlamların. Adın ki sonsuzluk..
Adın ki ahd ve vefa…
Evimdir dediğin kalbimin en naif köşesine bırakıveriyorum ismini. Harfler ruhuma dokunuyor. Bir su damlasını doldurmayacak büyüklükteki küçüklüğümü hissediyorum. Devasa bir huzur yanağımdan süzülüyor. Ellerim Sana doğru uzanıyor: “Sevgine talibim” diyorum; affına ve rızana…
Cevabını duymuyorum ama duyduğunu biliyorum. Eğer ki adın “en gizli sesleri işiten” olmasa, nasıl bilirim bana “buyur” dediğini. “O adı günde yetmiş kez anın” diye buyuruluyor. Ve biliyorum ki kalp kapağı dakikada yetmiş kez açılıp kapanıyor.
Sen, kimsenin göğsüne iki kalp koymamışken ve kalpleri ancak Sen değiştirebilirken kalbimin dik durmasını istiyorum Senden. Bir muska gibi takıyorum ruhuma adını. Adın ki “gizliyi bilen, sırları gizleyen…”
“Neden O var?” dediğimde her şey canlanıveriyor? Hayat adın geçince niçin allı morlu renklere bürünüyor?
Nasıl oluyor da Sen gelince aklıma,omzumdaki ağırlık azalıp ruhumda bir şölen başlıyor? “O, onsuz olmayandır.” diyen filozofa kulak verince, gözlerim neden böyle doluyor? Sen ki “hiçbir şey kendisine denk olmayansın”
Sen ki “yüceliğinde yakın, yakınlığında güzel” olansın. Ben yer ile gök arasında, ümit ile korkunun ortasında, düştüğüm kayaya tekrar tırmanmak istiyorum.
Sorduğun suale “bela” dediğim günden bu yana, ismine sığan meale kulak veriyorum. Hayattan uzaklaşıp, gerçeğe yaklaşırken, va’dedilen günü bekliyor, ömrün gelip geçiciliğine tebessümler gönderiyorum.
Ben; kulaklarım, gözlerim ve zihnimin işgal altına alındığı bir devirde seviyorum Seni. İstemelerim olmasa Senin için bir ehemmiyetim olmayacağını bilerek geldim kapına.
Ve bunun için bağlıyım adına.Nasıl ki en çok alnım yere değdiğinde hissediyorsam Seni, öyle bir anda kapatmak istiyorum gözlerimi. Seni razı edecek bir gün istiyorum Senden.
Ey “saltanatında kadim” olan adın düşüyor aklıma. Adın ki kuluna uzak olmayan… Adın, esirgeyen ve bağışlayan…
Arının karnını yazan kudret ile semaları tanzim eden kudret aynı eldir. Kapkara bir gecede kapkara bir taşın üstündeki kara bir karıncayı gören de O’dur. Varlığın bir sebebi vardır.
Sebebin de bir sebebi vardır.Ve her şeyin sebebi de büyük adındır. Sen olmasan, sınırsız sema gözbebeğime nasıl sığardı? Varlığımın sebebi, kalbimin sahibi, musibetimin ümidisin. Rahledeki Kitap, neydeki nefes, içimdeki ses adını fısıldıyor.
“İsmine sığan her şey kendisinden azdır.” Adın “Baki”, adın “Kafi”…Adın en güzel isimler sahibi…
“Kimi sevsem, Sensin. “ Bilirim ki kainata dağılmış bütün sevmekler isimlerine karşı verilmiş bir muhabbettir.
Vaha sandıklarım çöl oluyor, kıyılarıma vurup giden insanlar anlamıyor beni. Kuyularda kalıyorum, yardım eden olmuyor. Bir adın kalıyor her şeyden geriye. Ben kuyuya düşsem Sen kovanı sarkıtırsın bilirim. Menzili vefa olan bir bağı var dostluğunun. Yazın buharlaşmayan, kışın donmayan, sonbaharda yapraklarını dökmeyen bir dostluk… Dostluğundan cesaretle istiyorum Senden..
Ne olur Sana en güzel göründüğüm an, al beni yanına. Aşk susturduğu oranda büyür, büyüdüğü oranda sustururmuş. Susuyor, Seni dinliyorum. Adın için yaşıyorum. Adın ki bir emanet dilimde. Adın ki, eksilmeyen tek kelime…!